Sosyal Medya

Coğrafyamız

Mısır’da devrim, darbe ve insan hakları

Bugün Mısır’da DAEŞ saldırıları sonrası barışçıl bir muhalefet ve direniş sergileyen İhvan ve 6 Nisan Hareketi yasaklanırken, bu saldırılar bahane edilerek yeni çıkarılan terörle mücadele ve gösteri kanunları ile muhalefet sindirilmeye çalışılmakta. Pinochet’nin 13 yılda gerçekleştirdiği ihlalleri iki yılda gerçekleştirmesine rağmen, cunta rejimi ve Sisi uluslararası kamuoyunca meşru olarak görülmekte. Başta Batılı ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunun şiddeti bir araç olarak kullanmayarak, demokratik yollardan iktidara ulaşan İslami bir örgütün darbe ile indirilmesi karşısında takındığı bu tutum ise ikiyüzlülükle tanımlanabilir.



25 Ocak 2011’de Mısır’da baÅŸlayan devrim süreci, seçilmiÅŸ ilk ve tek sivil cumhurbaÅŸkanının henüz birinci yılında, darbe sonucu görevinden uzaklaÅŸtırılması ve ülkenin bir cunta tarafından yönetilmeye baÅŸlaması ile sonuçlandı. Devrim’in baÅŸladığı tarihten bugüne binlerce insan yaÅŸamını yitirdi, on binlerce kiÅŸi yaralandı, yüz binlerle ifade edilebilecek insan hakları ihlali gerçekleÅŸti. Mısır halkı daha fazla demokrasi için çıktığı yolda Mübarek dönemine göre daha baskıcı bir rejimle karşı karşıya kaldı.

Güvenlik devleti

Şüphesiz Mısır’da demokrasi ve insan hakları mücadelesi son yıllarda ortaya çıkmadı. Ãœlkedeki bağımsızlık yanlılarının önünü kesmek için Ä°ngiltere güdümünde bir krallığın kurulduÄŸu 1922’den beri Mısır’da hak ve özgürlük mücadelesi sürüyordu. Siyasal haklar ise ilk mücadele alanı idi. 30 yıl süren çalkantılı ve temsiliyeti zayıf krallık döneminin ardından Hür Subayların gerçekleÅŸtirdiÄŸi askeri darbeyle kurulan cumhuriyet, demokratik bir düzene geçiÅŸ için önemli bir fırsat idi. Ancak tüm siyasi partilerin kapatılarak “Sosyalist Birlik” ismi altında tek partili bir siyasi dönemi baÅŸlatan bu yeni rejim, demokrasi deÄŸil güvenlik ekseninde inÅŸa edildi.

Buna paralel bir biçimde güvenlik eksenli Mısır Cumhuriyeti askeri vesayetin hâkim olduÄŸu bir rejim oldu. Cemal Abdunnasır’dan itibaren Mısır’ın tüm cumhurbaÅŸkanları, seçilmiÅŸ ve serbest seçimlerle iktidara gelen Muhammed Mursi dışında, asker kökenli kiÅŸiler arasından gelirken, vali ve kaymakamların çoÄŸunluÄŸu da polis veya asker emeklilerinden oluÅŸtu. Tıpkı Baas rejimi altındaki Suriye’de olduÄŸu gibi, Mısır’da da devlet kurumlarında atamalar liyakate göre deÄŸil güvenilirlik esasına göre yapıldı.

Olağanlaşan olağanüstü hal

Askeri vesayetin ve ordunun ayrıcalıklı konumunun baÅŸta Ä°hvan olmak üzere ülkedeki muhalif kesim ve sivil toplum tarafından eleÅŸtiriye uÄŸraması karşısında rejim, Sedat döneminden itibaren ilan ettiÄŸi olaÄŸanüstü hal uygulaması ile muhalefetin güçlenmesini engellemeye çalıştı. Ä°nsanların mahkeme önüne çıkarılmaksızın süresiz olarak alıkonulduÄŸu, gösterilerin gerekçe göstermeksizin yasaklandığı, temel haklar ve özgürlüklerin “güvenlik” gerekçesiyle askıya alındığı Mısır’da uygulanan bu politikalar polis devletinin kökleÅŸmesine yol açtı.

Uluslararası insan hakları belgelerine taraf olma ve insan hakları alanındaki yasal düzenlemeler hususunda 1960’lardan itibaren kâğıt üstünde düzenli bir geliÅŸme olmasına karşın, bu durumun Mısır halkının gündelik ve siyasi hayatına etkisi yok denecek kadar azdı. 1981-2011 dönemindeki Hüsnü Mübarek iktidarının tamamının olaÄŸanüstü hal uygulaması altında geçmesi nedeniyle ağır insan hakları ihlalleri sistematik bir hal aldı. Sadece bir örnek vermek gerekirse, insan hakları örgütleri Mısır’da devrim öncesi 5 ila 10 bin arasında kiÅŸinin idari gözaltı çerçevesinde herhangi bir yargı kararı olmaksızın 10 yıldan uzun süredir tutuklu bulunduÄŸunu tahmin ediyordu.

Mübarek döneminde zaman zaman muhaliflerin Meclis’e girebildiÄŸi ya da sivil toplumun önündeki yasal mevzuatın hafiflediÄŸi görülse de, demokrasinin geliÅŸimi rejime alternatif olabilecek muhalif bir hareketin büyüdüğü oranda geriledi. Muhaliflerin askeri mahkemelerde yargılanmasının artarak sürdüğü, gazete ve televizyonların yüzde 90’ının Hükümet kontrolünde olduÄŸu ülkedeki anti-demokratik uygulamalar, SoÄŸuk SavaÅŸ sırasında uluslararası toplumca göz ardı edildi. Batılı ülkeler için Mısır’ın demokratik bir ülke olmasından ziyade, Sedat sonrasında SSCB’den uzaklaÅŸarak Batı ile iliÅŸkilerini geliÅŸtiren ve Ä°srail ile barış yapan bir müttefik olması daha öncelikli idi.

Devrim ve katliam

Mübarek devrindeki otokratik yönetim, ihlaller, yolsuzluk ve baskı altında sürerken baÅŸta Ä°hvan olmak üzere “Kefaye”  ve “6 Nisan Gençlik Hareketi” gibi oluÅŸumlar muhalif çalışmalarını sürdürdü. Bu oluÅŸumların büyük fedakârlıkları ise 25 Ocak 2011’de devriminin filizlenmesine yol açtı. Tüm bu süreç boyunca dile getirilen ÅŸu talepler muhalefetin iktidar deÄŸil adalet istediÄŸinin bir göstergesi idi: OlaÄŸanüstü halin kaldırılması, herhangi bir suçlamada bulunulmadan idari gözaltı kararı ile hapsedilen binlerce tutuklunun serbest bırakılması, serbest seçimlerin yapılması vs.

Devrim süresince yüzbinlerce Mısırlının meydanları boÅŸaltması için bir yandan göstermelik kabine deÄŸiÅŸikliÄŸi yapan Hükümet diÄŸer yandan göstericilere karşı ÅŸiddet kullanarak korku yaratmayı amaçladı. Polis, asker ve istihbarat birimlerinin yanı sıra “Baltacı” olarak da bilinen paramiliter güçleri kullanan rejimin sadece 25 Ocak-11 Åžubat 2011 tarihleri arasındaki saldırılarında 846 kiÅŸi öldürüldü, 6 bin 467 kiÅŸi yaralandı. Devrim sırasında isyancıların Ä°skenderiye’de bulunan istihbarat merkezini ele geçirmesiyle alıkonulma merkezlerinde uygulanan iÅŸkence de en açık biçimde ortaya çıkmıştı. Göstericiler binada yaptıkları incelemede yerin altında penceresiz küçük hücreler ve iÅŸkence aletleri bulmuÅŸtu.

Mısır’da devrim sırasında iÅŸlenen suçlar geçmiÅŸe kıyasla çok daha kapsamlı bir ÅŸekilde raporlanabildi. Buna karşın ne binlerce insan hakkı ihlali emri veren Devlet BaÅŸkanı ve ilgili Hükümet üyeleri ne de bu suçları iÅŸleyen güvenlik güçleri bu zamana kadar etkin bir soruÅŸturma sonucu yargı önüne çıkarılıp ceza almadı. Mübarek hakkında açılan davalar cunta rejimi döneminde beraatla sonuçlanırken, birkaç tanesi dışında hakkında dava açılan polis memuru olmadı.

Diktatör gitti, diktatörlük sürdü

Mübarek’i koltuÄŸunda tutmayı baÅŸaramayacağını gören ordu, askeri vesayeti sürdürmek için onu iktidardan indirdi ancak süreci kendi kontrolü altına alarak devrime ilk darbeyi vurdu. Ãœlkeyi altı ay içerisinde sivillere teslim edeceÄŸi sözünü çiÄŸneyip yasama yetkilerini de üzerine alarak yaklaşık bir buçuk yıl hüküm sürdü. Mısırlı aktivist ve blog yazarı Maikel Nabil Sanad’ın dediÄŸi gibi “Devrim diktatörden kurtulmayı baÅŸardı, ancak diktatörlük sürüyordu.”

Yüksek Askeri Konsey (YAK) döneminde 25 Ocak Devrimi örtük bir biçimde sonlandırılmaya çalışılırken insan hakları ihlalleri hiç durmadı. BM Ä°nsan Hakları Yüksek KomiserliÄŸi’nin hazırladığı raporda da keyfi tutuklama, sistematik iÅŸkence ve kötü muamelenin bu dönemde de sürdüğü dile getirildi. 28 Ocak-29 AÄŸustos 2011 arasında tutuklanan 11 bin 879 kiÅŸi ve hüküm giyen 8 bin 71 kiÅŸi bunun göstergelerinden biriydi.

YAK’ın ardından göreve gelen Mursi döneminde ülkenin demokratikleÅŸmesi ve sivilleÅŸmesi sürecinde atılan adımlardan bazılarında baÅŸarılı olunurken, bazılarında çeÅŸitli sebeplerden dolayı geri adım atılmak durumunda kalındı. Mısır’ın serbest seçimle baÅŸa gelen ilk devlet baÅŸkanı, görev süresinin henüz ilk yılı dolduÄŸunda, karşıt grupların gösterilerini fırsat bilen ordu tarafından iktidardan düşürüldü.  Böylece Mısır halkı, henüz devrim sırasında yaÅŸanan katliamın hesabını soramadan tarihinin en karanlık dönemine girdi.

Askeri vesayetin dönüşü

Ordu’nun yönetime el koymasını kabul etmeyen Ä°hvan ve diÄŸer siyasi grupların gösterilerine çok sert karşılık verildi. 8 Temmuz 2013 Cumhuriyet Muhafızları Katliamı, 27 Temmuz 2013 Manassa Katliamı, 14 AÄŸustos 2013 Rabia Katliamı, 16 AÄŸustos 2013 Ramses Meydanı Katliamı, cezaevlerindeki toplu cinayetler darbenin ilk altı ayında meydana gelen katliamlardan sadece belli baÅŸlı olanları.

MeÅŸruiyeti olmayan darbe yönetimi gerçekleÅŸtirdiÄŸi katliamlar ve infazlar ile iki hedefe ulaÅŸmak istiyordu. Birincisi, meydanları boÅŸaltarak darbe sonrasında yönetilemez hale gelen ülkede görünürde de olsa normalleÅŸme saÄŸlamak;ikincisi Ä°hvan ve darbe karşıtı diÄŸer siyasi grupları ÅŸiddet sarmalı içerisine çekerek onları ÅŸiddetle baÄŸdaÅŸtırmak ve böylece onlara karşı kullandığı ÅŸiddeti meÅŸrulaÅŸtırmak. Ä°hvan ve diÄŸer siyasi gruplar cuntanın ÅŸiddetine ÅŸiddetle karşılık vermedi ancak baÅŸka bir örgüt, DAEÅž, cunta sonrası Mısır’da gücünü ve terör eylemlerini hızla artırdı.

Darbenin ilk aylarındaki katliamlar daha sonra azalsa da siyasi muhaliflerin evlerinden ya da sokaktan kaçırılarak gizli alıkonulma merkezlerinde tutulması, zorla kaybetme, sistematik iÅŸkence ve infaz gibi ağır insan hakları ihlalleri rutin hale geldi.  Bugün Mısır’da resmi ve gayri resmi cezaevleri ve alıkonulma merkezlerinde 20 ila 40 bin arasında siyasi mahkûmun olduÄŸu tahmin ediliyor.

Gıyabi yargılama

Öldürülen binlerce muhalif, on binlerce iÅŸkence ve tecavüz vakasına raÄŸmen kamu görevlilerini korumak amacıyla uygulanan cezasızlık politikası sürüyor. Bu konuda harekete geçmeyen yargı, bir baÅŸka vesayet aracı olarak muhalifleri sindirmek için kullanılıyor. Ekim 2014’te yayımlanan bir BaÅŸkanlık Kararnamesi ile sivil göstericilerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önü açılırken, darbenin sadece ilk yılında aralarında Mursi ve Muhammed Bedii’nin de bulunduÄŸu bin 247 kiÅŸiye idam cezası verildi. ÇoÄŸu zaman gıyabında ve avukatsız yapılan yargılamalar sırasında ise adil yargılanma hakkının en temel gereksinimleri dahi karşılanmadı.

Bugün Mısır’da DAEÅž saldırıları sonrası barışçıl bir muhalefet ve direniÅŸ sergileyen Ä°hvan ve 6 Nisan Hareketi yasaklanırken, bu saldırılar bahane edilerek yeni çıkarılan terörle mücadele ve gösteri kanunları ile muhalefet sindirilmeye çalışılmakta. Pinochet’nin 13 yılda gerçekleÅŸtirdiÄŸi ihlalleri iki yılda gerçekleÅŸtirmesine raÄŸmen, cunta rejimi ve Sisi uluslararası kamuoyunca meÅŸru olarak görülmekte. BaÅŸta Batılı ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunun ÅŸiddeti bir araç olarak kullanmayarak, demokratik yollardan iktidara ulaÅŸan Ä°slami bir örgütün darbe ile indirilmesi karşısında takındığı bu tutum ise ikiyüzlülükle tanımlanabilir.

Tablo karamsar, ancak Mısır halkı ayaÄŸa kalktığında neler baÅŸarabileceÄŸini 2011’de gösterdi. Demokratik bir rejimin Mısır’ın geleceÄŸinde yer bulabilmesi için Mısırlıların yürüttüğü sivil ve barışçıl mücadeleye destek vermek ve teÅŸvik etmek gerekmektedir. Bu uÄŸurda yaÅŸamını yitiren on binlerce insanın bir hiç uÄŸruna ölmediÄŸini göstermek açısından bu elzemdir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.